Sınırdaki Toplumlar

02.01.2024

Benlik Karmaşası, Kişilik Bozukluğu

“Kişilik”, bir kişiye özgü belirgin özellik, manevi ve ruhsal niteliklerinin bütünü; şahsiyet anlamına gelmektedir. Ayrıca bireyin toplumsal hayatı içinde edindiği alışkanlıkların ve davranışların bütünü olarak tanımlanmaktadır [1]. Kişiliğimizin oluşumu, genetik faktörler, aile ve çevresel faktörler, kültürel ve toplumsal faktörler, tecrübe ve seçimler gibi birçok farklı faktörden etkilenmektedir [2]. Bu tanımla paralel olarak kişilik bozukluğu;  bireyin düşünce şekli, duygusal tepkileri, ilişki kurma şekli ve davranışları gibi geniş bir yelpazede kalıcı ve esnek olmayan özelliklere sahip olmasını tanımlayan bir psikiyatrik durum olarak tanımlanmaktadır. Bu bozukluklar, bireyin sosyal, mesleki ve kişisel yaşantısında önemli zorluklara neden olmaktadır [3]

Bu yazıda özellikle “kişilik bozukluğunun bir yansımasını toplumda da görmek mümkün müdür?” sorusu etrafında dolaşacağım. Ele almak istediğim konu başlıkları hacimli bir arka plana sahip olduğu için konuyu olabildiğince daraltmak adına yalnızca sınırda (borderline) kişilik bozukluğu üzerinden yazımı ilerletmeye çalışacağım.

Ruhsal bozuklukların tespit ve tanısı için kullandığımız DSM V’te (Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) sınırda (borderline) kişilik bozukluğu: Erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüsellik ile giden yaygın bir örüntü olarak tanımlanmıştır [4]. Bu tanımı takiben gözlemlenen belirtiler:

Yukarıdaki tanım ve belirtilerden yola çıktığımızda sınırda kişilik bozukluğunun çok yaygın olduğu kanısına varabiliriz fakat yetişkin nüfusun sadece %1-2 arasında bu hastalık görülmekte [5]. Çünkü yukarıdaki tanımlar bir kişinin sınırda kişilik bozukluğu tanısını alabilmesi için gerekli olan temel özellikleri temsil etse de gerçek bir tanımlama için profesyonel bir değerlendirme ve teşhis gerekmektedir. Bu tanı ve teşhisler atanırken hastalığın süresi, yoğunluğu, sıklığı, kişinin işlevselliği üzerindeki etkisi gibi çok sayıda faktör göz önünde bulunduruluyor. Böylelikle bu belirtiler her ne kadar birçok insanda görülse de “bozukluk” olarak değerlendirilmiyor. Örneğin “süreğen bir boşluk duygusu”nu zaman zaman pek çok insanın deneyimleyebilir. Bu herkeste olduğu için normaldir. Fakat hayatınızın çok büyük bir kısmında bu duyguyu hissediyorsanız ve bu “işlevselliğinizi” etkiliyorsa artık durum normalden sapmış ve “anormal” bir hal almış demektir. Çünkü insanların çoğunda bu durum bu sürede görülmemektedir. Başka bir değişle bir şeye patoloji, hastalık veya bozukluk demek için genellikle o toplumun normlarına bakıyoruz ve normalden sapana –yani normdan sapana- anormal, patoloji, hastalık veya bozukluk diyoruz.  

Yazımın ana konusunu tekrardan gelecek olursam sorum kişilik bozukluğunun bir yansımasının toplumda görülme ihtimali üzerine idi. Bu soruyu “Sınırda toplumlar olabilir mi?” şeklinde güncelleyerek daha da özelleştirebilirim. Henüz net bir yanıtımız olmasa da üzerine düşünülmeye değer bir soru olduğuna inanıyorum. Tanıları, sınıflandırmaları, etiketleri vs. bir kenara bıraktığımızda sınırda kişilik bozukluğu özelinde görülen belirtileri bugün toplumumuzun neredeyse tamamında gözlemlemek mümkün diye düşünüyorum.  Ne söylemek istediğimi “tutarsız ve gergin kişilerarası ilişkiler örüntüsü” belirtisi üzerinden biraz daha açmak istiyorum. Bu belirti, sınırda kişilik bozukluğu olan bir bireyin kişilerarası ilişkilerinde karşısındaki kişiyi aşırı büyütmesi (göklere çıkarma) ve yerin dibine sokması uçları arasında kendini göstermektedir. Sosyal medyada çok sık karşılaştığımız bir din insanının, politikacının, sanatçı veyahut tanınmış kişinin toplum tarafından çok sevilmesine, övülmesine, alkışlanmasına rağmen hemen akabinde bir gerekçe ile neredeyse şeytanlaştırılarak linçlenmesi bu belirtinin toplumumuzdaki bir yansıması olabilir. Başka bir örnekte çok karşılaştığımız “dürtüsellik” belirtisini ele alabiliriz. Biyolojik bir hastalıktan kaynaklanmaması şartıyla bugün dinlediğimiz şarkıların, reklamların, izlediğimiz reels ve videoların çok büyük bir kısmı dürtüsel bireyler olmamızı neredeyse teşvik ediyor. “Aklındaysa kapında”, “Ara ye, tıkla ye”, “İsteyin yeter” gibi sloganlar her gün kulaklarımıza defalarca fısıldanıyor. Bu bireysel yaşantımız ile de sınırlı kalmıyor, toplumumuzda da yansımaları kendini gösteriyor. Diğer belirtilerin tamamını da bu bağlamda açabiliriz.

Sonuç olarak bir toplumun tamamına, yukarıda tanılama konusundaki sınırlamaları da göz önünde bulundurarak, bir tanı atamak mümkün olmasa da bir kişilik bozukluğunun belirtileri ile toplumdaki ortak “belirtileri” karşılaştırma fikri yeni düşünme biçimlerine kapı aralamak adına faydalı olabilir diye umuyorum


Kaynakça

1. https://sozluk.gov.tr/ Erişim Tarihi: 01.01.2024

2. Luyten, P., & Blatt, S. J. (2011). Integrating theory-driven and empirically-derived models of personality development and psychopathology: A proposal for DSM V. Içinde Clinical Psychology Review (C. 31, Issue 1, ss. 52-68). Elsevier BV.

3. McGrath, J. L., & Reynolds, M. S. (2024). Recognizing and Responding to Patients with Personality Disorders. Içinde Emergency Medicine Clinics of North America (C. 42, Issue 1, ss. 125-134). Elsevier BV.

4. American Psychiatric Association. (2013). Borderline personality disorder. In Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.).

5. Mason, C. K., Kelley, K., & DeShong, H. L. (2024). Repetitive negative thoughts and thought control strategies within borderline personality disorder: A systematic review. Içinde Journal of Affective Disorders Reports (C. 15, s. 100693). Elsevier BV.